Turkuaz ile Mürdüm
Henüz periydi ne canavarla savaştı.
Elinde bir kibrit gecenin ormanında en derin kuyulara daldı.
O en karanlık gecelerden çıkıp en yüksek dorukların yoluna koyuldu.
Dragonunu buldu, çoktan savaşmadan varolmanın peşine düşmüştü.
En soğuk doruklarda yandı, en sıcak çöllerde üşüdü.
Kalkanı şefkat, kılıcı kalem belledi; pusulası düşüydü.
Kendini sorguladı hikâyesini buldu,
Hikâyesini sorguladı yolunu buldu,
Yolunu sorguladı kendini buldu.
Ne günah işledim diye sordu; yukarı baktı orada cezalandırıcı bir tanrı yoktu
Misyon dedi, belki de öğrenmenin yolu buydu; gaia’nın gözlerinde o eli sopalı öğretmen yoktu.
Kısır döngü girdaplarından çıkmanın yolu yok muydu? Sanki özgür iradenin pek de hükmü yoktu!?
Kimbilir kaç defa sınandı, ders mi kader mi demedi o yıldıza tutundu.
Kimbilir kaç defa kar yağdı baharlarına; kardelen de çiçek dedi hep dik durdu.
Kimbilir kaç defa yıkılan bu şehri, vazgeçmedi yine yeniden kurdu.
Bin defa ters düz etti, bu hikayeyi yoğurdu.
Bin defa kaybedip kendini sonra bir daha buldu.
Hep bildiğini tekrar keşfetmekten yoruldu.
Belki de sadece zamanın kurbanıydı; sonra zaman geldi, devri âlem bir daha döndü.
Eski ruh bu günler için mücadele ederken yolda kadim oyunu unutmuştu.
Aslolan unutturulmuş, öz unutulmuş; tüm bunları kalbinin derinlerinde duydu:
“Turkuaz ile Mürdüm.
O sönmeyen kıvılcım gücüm, kaybolmayan yıldız benim venüsüm.
Ben ben’im. Ben buradayım. Şimdi gelecek olan benim de düşüm”
… tüm kalbimle
… daima sevgiyle
Şebnem Özenç
Art by; @jyundee