Yaralı Kuş
Bazı anılar yaşamla aramda, paylaştığım insanlarla aramda kalsın seviyorum. Bu hikaye öyle başladı, sonra içimden taştı.
Eğitimde avlanan bıldırcın temsilciliği yapmıştım. Başka bir temsilcilikle daha derin bir hal aldı. Bir yol açıldı. İçimde o kuşla başlayan hareket devam etti. Bir parçamla daha, yeni bir ilişki süreci başladı. Birkaç günü depresif hatta yasta gibi geçirdim. Nereye gittiğini, o an ne yapacağımı bilmesem de bir süreç gerekliydi. Bu hal o sürecin kozasını oluşturmak içindi.
Bir can el uzattı. Alışık olmadığım için ilk tepkim “ne münasebet!” oldu. Bana rağmen o öyle elini uzatmış şekilde durmaya devam etti. Gerekli tüm içsel savaşlar verildikten ve sınamalar yapıldıktan sonra kalkanları indirip uzandım. İçim, dışım, arkam, önüm, o anki durumumu bu samimi sohbetle toparladık. Ayrı gayri yerlere koyduğum bedensel, duygusal, olaysal semptomlar birleşmeye, manalanmaya başladı. Sonra dedi ki “o ağaca mı gitsen, hatta sarılsan”. Evden çıktım, varınca bakcam duruma, hani çok basarsa sarılırım. Ağaca varmadan yarı belim eğilmiştim, elimi yasladım. Baktığım yerde ölü bir kuş vardı. “Peki” dedim, seni gördüm, seni hissediyorum, şuan daha fazlasını yapamayacağım. Kalktım yürümeye devam ettim. Kendimi ödüllendirmeye karar verdim. Fındıklı kahve ve Rulo gofret. Yummy! İçimdeki hareket devam ediyor. Yakalayabildiğim, bağlayabildiğimi bilince çekiyorum. Herşey yerini buluyor.
Aynı gece saat 03:00. Bir anda acaip bir gürültü başladı. Baykuş olduğum için gayet dinç ayaktayım, yani tatlı uykumdan falan olmadım ama camı bir açtım sokak mazota boğulmuş durumda. Tabii önce bir resmi vereyim. Hani var ya, buraları eskiden hep dutluktu olayı. Buraları eskiden bahçeli evlermiş, öyle çok eskiden falan da değil. Sonrası “kentleşme”. Biri nerdeyse!, diğeri bildiğin! yolun ortasında iki tane Diren Ağaç’ımız var. Seviyorum onların bu duruşunu.
Demem o ki; gündüz gözüyle bile sıkıntı olabiliyor. Sesin kaynağını arıyorum, bizim diğer ağacın altında bas bas bağıran yaralı bir Kartal. Ölmemiş, can çekişiyor. Sanırım Tempra’ydı ama çaktırmayın, ana temamız kuş malum. ama adamın adı Şahin'se hiç şaşırmam, öyle diyeyim. Yol ortasındaki ağacın dibinde, gaz sonuna kadar köklenmiş öylece duruyor. Saniyeler içinde patlayan araba, saldıran sarhoş, kalp krizi geçiren amca gibi senaryoları taradım ve en sonunda sabah hikayeyi duyduğumda “yardımcı olabilirdin” suçluluğunu yaşamaktansa olaya el atmaya karar verdim.
Apar topar çıkıp vardım arabanın yanına. Şoför koltukta baygın. Camı tıklattım, adam şoktaydı ve içtiği kombo belli ki oryantasyonunu zorlaştırıyordu. Kontağı kapatmasını sağlamam zaman aldı. Öyle bırakmak içime sinmedi. Dediklerimin %90’ını anlamasa da lafa tuttum, bi yandan ne yapılması gerektiğini çözmeye çalışıyorum. Ambulans, polis, hani evine bile götürcem, o havadayım. Şoku atlatınca durumu anladı, sarhoş modu teşekkür sayıklamaya başladı. Kendini toparlamaya, olabildiğince kibar cevap vermeye çalışıyordu ama bedeni ve zihni ona eşlik edemiyordu. Bu durumun onu daha fazla zorladığını anlayınca son kez ne yapabilirim diye sordum, lütfen eve yürüyün dedim ve döndüm. Eve gelince de 5-10 dk daha şunu da yapsamıydım, adam napcak vıdıvıdı’landım. Elimden geleni yaptığıma karar verip sakinledim. Zaten tam o sırada polis geldi, arabayı kontrol etti ve gitti. Ben eve girerken adam da arabayı bırakıp gitmiş.
Gün oldu, bakkala gitmek üzere çıktım. Etrafımı bir enerji sardı sokağa inince, sarılıyor gibi. Ne alaka gibi gelse de “güven”di sanırım hissettiğim. Mahallemizin Dede’si seslendi. Dün gece noldu dedi. Olanları anlattım. Alkol değil madde kullanıyolar dedi, bir-iki soru ile bişeyleri yokladı. Yok dedim, kabalığı olmadı, tehlikeli sarhoş değildi sadece zor durumdaydı. Gülümsedi, o da anlattı. Arabası satılıktı, üzerindeki telefonu aramış, çekerler gel al arabanı demiş, adama gördüğü kadarı ile gece olanları anlatmış. Tam ayrılacakken durdu! Seni gözetiyodum manasında “seni yukardan izliyodum, bekledim” dedi. Kafa salladım, düşünerek yürümeye devam ettim.
Ona güvenip çıkmamıştım sonuçta… yoksa öylemiydi? Mahalledeki “biz” ruhuna dair basit, küçük hoş anılarım vardı sonuçta. Bilmiyorum. Asla bilemeyeceğim bişey daha, ben çıkmasaydım ve direkt polis gelseydi adamın hayatı, hayatlarımız ne şekilde farklı olurdu? Değiştirdik mi? iyileştirdik mi?
Ona güvenip çıkmamıştım sonuçta… yoksa öylemiydi? Mahalledeki “biz” ruhuna dair basit, küçük hoş anılarım vardı sonuçta. Bilmiyorum. Asla bilemeyeceğim bişey daha, ben çıkmasaydım ve direkt polis gelseydi adamın hayatı, hayatlarımız ne şekilde farklı olurdu? Değiştirdik mi? iyileştirdik mi?
Apartmana girerken eski bi olayı hatırladım. İçimdeki son yaralı kuşu da aldım koynuma. Uzun yıllar önce apartmanda saldırıya uğramıştım. Normalde merdivenleri parmak ucunda çıktığımda bile kapı deliğine koşan komşular ne sırasında ne sonrasında kapı bile aralamamıştı. Dün gece başıma bişey gelse %100 benim şapşallığımdı. En nihayetinde; tüm bu curcuna hikayedeki herkes için olabilecek en iyi şekilde gerçekleşmişti. Kimse tükaka’lanmadı, kimse kahramanlığa soyunmadı. Herkes elinden ve yüreğinden geleni ortaya koymuştu, arabanın sahibi dahil.
Yerimden ve halimden, hayatımdaki değişimden Memnun, Doygun hissediyorum.
Yerimden ve halimden, hayatımdaki değişimden Memnun, Doygun hissediyorum.
Yaşadığım mahalle ve insanları için şükran hissediyorum. Sığınağımdı yuvam oldu, dünyam evim oldu.
Ölen kuş yüreğimde yerini aldı, yaralı kuş da. Bir can’ın bana yaptığını kendime yapabildim ve bir başkasına. Hala öğreniyorum çok şükür. Biraz daha bütün, biraz daha büyümüş olarak yola devam.
Sevgili yaşam, Bu hikaye tamam, masala devam!
… tüm kalbimle
… daima sevgi ile
Şebnem Özenç