Ah Jung!
Bilinçaltı ve bilinçdışı kavramlarını literatüre sokan ve bu yönde araştırmalar yürüten Jung, özetle "eyvahlar olsun, çok işimiz var" demiş. Ne demek istediğini giderek daha iyi anlıyorum.
Grimm Kardeşler; köy köy, kasaba kasaba dolaşmışlar. Yerlilerden ve yolculardan 200’ün üzerinde halk masalı toplamışlar. Ne müthiş bir kaynak! Sonra kendi usullerince bu masalları modernize etmişler. Zaman içinde kendi versiyonlarını da tekrar tekrar değiştirmişler. Yayınladıkları ilk versiyonda; Kötü Kurt Kırmızı başlıklı kızı yiyor, Uyuyan Güzel aşk öpücüğü yerine tecavüze uğruyor, Hansel ve Gretel’i cadı değil, kendi ebeveynleri pişiriyormuş. Roma döneminde de asimilasyon ve kontrol için kadim mitolojik hikayelerin değiştirildiğini biliyoruz. İlüzyon içinde illüzyon yaratmak bu olsa gerek. Yol boyunca eklenen, çıkartılan ve değiştirilenleri incelesek birçok şey netleşirdi. Her katmanın izleri genetik hafızada duruyor ve yansımaları tarihsel süreçte ve bugün modern insanda çok net gözlemlenebiliyor.
Mesela; Masallardaki kötü kalpli cadı şuan tamamen kaybolmuş olan, en yaygın ismiyle Baba Yaga olarak bilinen Gaia’dır. Ne iyidir ne kötü, yardım edebilir, cezalandırabilir. Hikayenin neresinde duruduğuna bağlı. Doğa gibi! Yaşlı Bilge Kadın, yaşamın ta kendisidir. Orijinal hikayede Külkedisi beyaz atlı prensi beklemez. Ormana, Baba Yaga’ya kıvılcımını/özünü aramaya gider ve elinde meşalesi ile döner.
Kadim hikayelerdeki manuplasyon, bilinçdışı ile bağı koparan ve bilinçaltını kısır döngüye sokan, gizlice çaresiz bırakan, pozitif teşebbüste korku filtresi uygulayan versiyonlar haline gelmiş. Ormandan yani bilinçdışının derinliklerinden uzak tutan versiyonlar ya da kadın şeytan/hizmetçidir, erkek canavar/kurtarıcıdır versiyonları ile doğal kavramlarla en temel temas kesilmeye başlamış. Derin uykuda ve kısır döngüde sıkışmış, zamanla “kendi” ile de temasını kaybetmiş köleler yaratmakta oldukça başarılı olmuşlar.
Biliçdışı-Bilinçaltı-Zihin köprüsünde; zihnin bilinçdışı ile işbirliğinin kesilmesine neden olmuş. Ve sözde o vadedilen mutlu sona ulaşmak için takılmış plak gibi hayatlarda aynı kötü senaryo tekrar ve tekrar zihin tarafından oynatılıyor, oynanıyor. Hani karanlığın çocukları ışığın malzemelerini kullanırmış ya. Bu bir masal olsaydı, The Karanlık karma oyuncağını kurcalasaydı böyle bozardı herhalde.
Orijinal hikayeler aynen hayat gibi korkunç unsurlar içerirmiş. Bu çocukları hayata hazırlamanın yoluymuş. İyi ve kötü tüm kavramlarla, ölümün yüzleri ile ve en kötü canavarlarla hayal dünyalarında tanışır ve savaşırlarmış. Müdahalesiz hikayeler bütündür, yardımcı unsurlar da sembolik olarak hikayeye döşenmiştir. Bütün bir hikayede ders de nettir çünkü tüm oyuncular,aletler ve akış yerli yerindedir. Bilinçdışı zekası olguları kolaylıkla bilince taşıyabilir.
Masalcılığın, Arketiplerin gücünü önemsiyorum. Anektodlar bugün hala modern terapinin önemli yöntemlerinden biri. Bilinçdışı ile sağlıklı ve dengeli temasın iyileştiriciliği derin ve kalıcı oluyor.
“Masallar İlaçtır! Ne zaman bir masal anlatılsa gece olur.
Nerede oturulursa oturulsun, zaman ve mevsim ne olursa olsun, masal anlatmak saçaklardan sessizce yıldızlı bir gökyüzünün ve beyaz bir ayın çıkıp süzülmesine, dinleyenlerin kafalarının üstünde asılı durmasına neden olur.
Kimi zaman masalın sonuna doğru oda şafakla dolar, kimi zaman arkada bir yıldız parçası kalır, kimi zaman da fırtınalı bir gökyüzünden bir paçavra parçası…
ve arkada kalan her ne olursa olsun, bu şey çalışmak için, ruh yapımında kullanmak için bir armağandır.”
... tüm kalbimle
... daima sevgiyle
... daima sevgiyle
Şebnem Özenç