40'ında MMORPG





40 yaşında MMORPG  oynamaya başlamak!


ilk olarak yaptığımın "MMORPG" olduğunu yazabilmek için google'lamam gerekti, yoksa Zeki Alasya'nın Artiz mektebi oyununda sanatı tarif etmesi gibi "böööle, hani böööle" diye geveleyecektim. Aslında bu durum bütün olayı özetliyor sanırım :p 

AİON gezegeninde Asmodian'lıyım bir süredir.

Gerçek dünyadan pek farklı değil (doğal olarak); Koskoca gezegeni paylaşamamış ve sonunda gezegen gerçek manada parçalanmasına rağmen hala savaşan iki ana tarafın hikayesi !!!???

İşin enterasan tarafı, oyunu ilk piyasaya sürdüklerinde Melekler (Elyoslar) ve Şeytanlar (Asmodianlar) şeklinde yapmışlar. Kimse kötü kalpli olmak istemiyomuş meğerse. Asmodian boş kalınca hikayeyi güncellemişler. Elyoslar kibir problemi olan, Asmodianlar ise öfke sorunları olan meleksiler olarak değiştirilmiş. Artık hiçkimse mükemmel değil ve herkes iyi kalpli. Sorun böylelikle çözülmüş. ;)

10.seviyede Deava olmaya hak kazanıyosunuz ve cafcaflı bir törenle kanatlarınız veriliyor. "işte bu" dedim "şimdi eğlence başlıyor" ama hüsran çabuk geldi.... En çok ihtiyacınız olduğunda uçuş izniniz yok. O arkadan sarkan kanat mı, kuyruk mu unutuyosunuz. Dakikalarca ve km'lerce koş koş koş, yürü yürü yürü ya da ışınlayıcıya para vermek zorundasınız ki dev bir kuş size dolmuş hizmeti versin. Eh Aion ekonomisinin de bi şekilde dönmesi lazım tabi. Ama sorun yok her kuruşuna değiyor walla, çünkü bu sahneyi ben vizyonlardan biliyorum. keyifle arkama yaslanıp izliyorum ;)

3 Asmodian'ım var. Oyuna pek bi hakim olduğumdan değil, tecrübesizlikten tabi ki. her zamanki gibi "herkes gider ... ben gider tersine" yapmışım :) 

ilk; cüsseli, şööle kapı gibi erkek şifacı edindim. Benim de gönlüm olsun, savaş ortamına da uygun olsun hesabı. Asmodian'a bir vardım ki durum hiç öyle tahmin ettiğim gibi değil. Ortalık taş gibi hatun ve çocuk kaynıyor. Youtube sağ olsun. Meğer iki farklı görüş varmış RP oyunu meraklılarında. Biri saatlerce vakit geçireceksem gözümü de şenlendirsin bari diyor, diğeri de oyunculuğu profesyonele bağlamış sevimlilik ve küçük olmanın avantajlarından faydalanıyormuş. iki kafa da bana uymadı tabi.

Ayrıca "şifacı"seçimini tecrübeli oyuncular sınırlarını zorlamak için yapıyorlarmış meğer. Bunu en iyi benim bilmem lazımdı halbuki !!! ;) Baktım şifacı olmayacak. Dişi Spirit Master (Büyücü) edindim. En sevdiğim karakterim oldu. Hem ayakkabı bağlayıcısı hem pasta yapıcısı, hem şifacı hem savaşçı, yarı uzaylı yarı insan, yarı taş yarı sevimli bişi... En sevdiğim! elinde büyü kitabı ya da sihirli küre taşıyor.  ;)

Başkenti keşfe çıkmışım dolanıyorum. Oyunculardan biri yanaştı "kih kih! ehem! gerçekten kız mısın?" dedi. Ortak dil İngilizce konuşuluyor oyuncularla ama bu kesin Ergendi ve Türk'tü!!!  :) :p  diğer oyuncuların en çok iletişime geçtiği karakterim bu oldu ilginç şekilde. "güzel" seviyoruz yapacak bişey yok. "Evladım" moduna girip travmatize etmemek ve sihri bozmamak için onu hayal gücüyle baş başa bırakarak, sessizce uzaklaştım oradan.. :D 

Bu nedenle bırakmadım bu karakteri tabi ki. Her kazanılan bir büyü/yetenek bir tuş demek. Ayrıca biraz hassasmış üzerine afiyet, sağlık ve güç değerleri çabuk düşüyor. Yetişemeyince ilk yapmam gerekeni yaptım ve bildiğin savaşçı edindim. Boyun kadar kılıcın olunca, olaya kaptırmak daha kolay oluyormuş. 

Yeni bir şehre transfer olmuşum. Yeni görev.. ölüp ölüp dönüyorum. inat bastı.. bu son bu son diyerek 9ncu falan gidişim. yolda güzel manzaralı bir göl var. Bi dur sakinleş şebnem dedim. Bu arada karda kollarını açıp kar yemeğe çalışıyo, suda bırakınca suyla oynuyor, çölde deli gibi üstünü çırpıyor falan. izlemesi bile eğlenceli. Neyse suyun içinde duruyorum öyle. Bi yandan balıkları yakalayıp yakalayıp suya geri atıyorum, bi yandan ne yapacağım diye düşünüyorum. Büyük ihtimal nostalji turunda olan tecrübeli bir oyuncu geldi. Bu kıyafetle nereye yolcu dedi.... hııı!?.... "Allahım hala iyi kalpli insanlar varmış".... Bu arada görevler sırasında yanlışlıkla açılıp duran ve beni delirten sohbet düğmesini bulamıyorum. malak malak bakıyorum öyle. neyse tecrübesiz olduğumu anladı sanırsam... anlattı anlattı gitti. benim tek yapabildiğim sandalyemde hop oturup hop kalkmak ve bulduğum tek tuş olan "teşekkür" düğmesi ile sürekli önünde reverans yapmak. Ayyy çok saçmaydı.. :D Neyse, sonuçta çıkınımı buldum, yeni kıyafet ve silahlarımı alıp gittim. Meğer çok kolay bir görevmiş. :p 

Hani dağ bayır gezer, etrafı keşfeder, hazine falan ararım.. az savaşırım diye düşünmüştüm ama durum pek öyle değilmiş. Ya bu deveyi güdeceksin ya da bu diyardan gideceksin. Mumu bon bon, Mau dini, Kikiri falan gibi sevimli karakterleri görev için öldürmek zorundasın. Başta "ayyy çok tatlıııı" diye bol bol öldürülünce zamanla "görev için walla" diyerek duble skill girişmeye alıştım. iyi bir dövüş olduysa "seninle dövüşmek onurdu savaşçı" diyerek önünde reverans yapıyorum. :p Yine de!! İtiraf ediyorum; bir gün yanlışlıkla etraftaki çok sevimli bir hayvansıyı öldürünce direkt laptopun kapağını kapatarak oradan uzaklaştığım ve birkaç gün oyunu açamadığım doğrudur :p 

Oyunu biraz daha kavradım. İçimdeki her yaş evresi için bişeyler keşfettim. Artık çok eğleniyorum. Ve aynı zamanda yetişkin olduğum için ekranda "bir saattir oynuyorsunuz, mola verin" yazısı çıkınca oyunu kapatıyorum... yani.... "çoğunlukla!!" diyelim ;) 

Bekle SKYRIM geliyorum. :D 


Şebnem Özenç